4 Mart 2011 Cuma

Kars Platosu, Bardız tarihi.. Buzdan bir kale kenti Bardız tarihi ve demirkır ve... süvari ki; Sarıkamış, Kars, Erzurum; her kim varsa tanır onu...

Cesaret ilkin sağ köşedeki fotoğrafı tanımaktan değil, onu anlamaktan geçer, dedim ilk anlatıda.

Bu kişiyi herkes tanıyabilir. Fakat!

O fotoğraftaki duruşu, esastan, özden anladık mı? Bir, bir daha bakalım!

Bu duruşun verdiği bir mesaj yok mu? Ben geliyorum, bakın buradayım.. gibisinden...

Seksen yıla, hiç eksilmeden yüz yıla yayılacağını, süreceğini imleyen bir duruş değil mi?

Onu tanıyoruz, tanıyoruz da esas mesele, onu anlamak...Onu anladık mı?

Onun adını, sanını gözü kapalı söyler bu fotoğrafı gören her Bardızlı.

Her Sarıkamışlı, Karslı, Erzurumlu; Kadıköy, Maltepe, Pendik, her kim varsa tanır onu.

Bakın bu yetmez işte! Betimini bekleyen olgunun boyutu için onu tanımak yetmez.

Böyle ise onun duruşunu anlamak nasıl olur?

Sükunetle ve birlikte bakalım şimdi.

Demirkırın duruşu ile süvarinin duruşu, ikisinin duruşları paralel aynı yönde bir ve tek imgelem veriyor.

Bunu, eski biniceler farkeder hemen.

Duruşta bir hedef var. Hedefe kilitlenme var. Ayırdına varılması gereken birinci öge bu.

İkinci öge için, çok şaşıracaksınız, eminim? Fakat sakin olun, şaşırmayın!

Bakın, bu fotoğraftaki kişinin içinde Bardızlı bir Romeo yatıyor.

Haydi bakalım, ayıklayın pirincin taşlarını! O da nereden çıktı, diyeceksiniz.

Bardız nere, Shakespeare nerede ve Romeo kaçıncı yüz yılda ya da hangi sahnede, nerede?

Bu tür karşıt görüşler geliyor internet üzerinden. Gelsinler. Gelsinler.

Böyle karşıt görüşlerle terazideki denge sağlam olur, öykünün eksiği gediği sağlanır açıkçası.

Yoksa kantarın topuzunu elden kaçırır, günde beş on defa aynı şeyi yineleyen megafona döneriz.

Bakın, terazideki denge bozulmayacak, hele hele işin içinde esrarlı meseller varsa bir de.

Memnun oluyorum karşıt görüşler gelince. Coşuyorum.

Bununla birlikte yineliyorum da; bu fotoğraftaki kişinin içinde Bardızlı bir Romeo yatıyor.

İroni ise ironi, nükte ise nükte... Çatık kaşlarla konuya yaklaşmak yetmez.

Sözün nüktelisi de var, ‘cinas’ lı (Ar. sözcük) olanı da.

Var da, bu fotoğraftaki kişinin içinde Bardızlı bir Romeo da var.

Bu görünüşün içinde Bardızlı bir Romeo yatıyor derken, uykuda demek istemedim.

Var, demek istedim. Uykuda olsa bile, uyanacak demektir.

Hint felsefesine bakanlar ‘reincanation’diye ad verirler bu duruma.

Bunun Türkçesi ‘yenidenyinedoğum’ demekmiş.

Kışın, doğa/toprak uyur, baharda uyanır, bunun gibi.

Bu kişi, bir Romeo olarak Bardız’da zuhur etmiş anlamında, diyorum ki; bu fotoğraftaki kişinin içinde bir Romeo yatıyor.

Yatıyor sözü fazla, uyanmış aslında o fotoğraftaki duruşu esas alırsak.

Varın siz bunun tersini ileri sürün bayanlar ve baylar ve buyurun belgeleyin.

Şöyle ki varolan bir şey bu. Sonradan olma değil. Güneşi sıvayacak gücümüz yok!

Koşullar onu o tarafa sürüklemiş olsa, o bir Romeo olarak Bardız tarihine geçecek kadar bu işe ciddi sarılmış.

Bir bakın, hele dizginlerin tutumuna bir bakın...

Sarılmış demek de zayıf kalıyor burada, bakın bir aşk baladı var ağzının kıvrımlarında.

Atın dizginlerini tutuş bunu göstermiyor mu? İşte bu denli kolay bu kişiyi anlamak!

Hem bu demirkırın, hem de üzerindeki duruşun gizine varmak, bu denli kolay.

Demirkır ata da geleceğiz. Sırasıyla...

Bu ergen oğlanın duruşunda bir öykü gizli.

Gizli ki, daha o zaman, o yıllarda başlayan bir sevda bu.

Bakın bir sır vereyim size.

Daha ilk çarıkları dikildiği gece ne oldu biliyor musunuz?

Şehriban Nene diye bir hanım varmış güzel çarık dikermiş, söyleyenin yalancısıyım.

O daha 8 9 yaşınayken, ona da çarık dikmiş Şehriban Nene. Şimdi bakın burası da önemli.

İlk çarıklar ve ilk gece.. o çarıkları başının altına koyup uyuyan ve düşünde gördüğü güzelin elinden bade içen o.

Kim? Kim olacak! İşte o demirkırın üstündeki binici...

İnanmayacaksınız, sesinizi buradan işitiyorum!

Okul günlerinden, hemen bir, iki alt sınıfta Bardız güzelleri vardır.

Bu demirkır üzerine çıkan ergen, Bardızlı bir huriyi kafaya koymuştur.

Ne olursa olsun, o huri olmazsa ortalık karışacak. Şöyle ki o huriyi atın terkisina atıp kaçıracak.

Doğaldır ki zorla kaçırma, kaçırılma öyküsü değildir bu öykü.

Şehriban Nene’nin diktiği çarıklarla gelen; daha özü yastığın altına konulan imgelemle gelen o saf, temiz çocukluk düşü de bunu söylüyor.

Onun, olmazsa olmazı, budur. Böyle de, kızın da gönlü olacak mı bakalım. Ona da geleceğiz.

Şimdi burada bir kahve, çay molası verelim. Kete, katmer, bişi.. ne varsa getirsinler...

Gördüğünüz gibi bu öykü Bardız tarihi bitene degin uzayacak...

Sevgi, içtenlik...

Tekin SonMez, Stockholm, 4 Mart 2011

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder